“Açlıkla ateş arasında. Hayatlar pahasına iktidar” Film Senaryosu

Posted by By at 24 February, at 10 : 51 AM Print

00:00 2 Eylül 1991’de bağımsızlığını ilan eden Dağlık Karabağ Cumhuriyeti bir kaç aydan beri tam bir abluka altında tutulmaktadır. Bağımsızlığını yeni kazanan Artsakh’ı dış dünyaya bağlayan bütün ulaşım yolları kapalı olup, OMON adlı güvenlik güçleriyle, Azerbaycanlı eşkıya çetelerin kontrolu altında bulunmaktadır. Başkent Stepanakert ve Azerbaycanlıların yaşadığı yerlerin yakınlarındaki Ermeni köyleri bir kaç ay boyunca gece gündüz demeden top ateşine tutulmaktadır. Ateş çemberi içinde bulunan Karabağ Ermenileri (Artsakhlılar) uzun süredir Azerbaycan polisiyle, silahlı çeteler tarafından soyulmaktadır.
00:32 Zotov’un röportajı: Bu Stepanakert kilisesinin çanıdır ama, sessizdir, çünkü her gün burada, şehirde yaşayan herkes başka sesler – konut mahallelerine yönelen “Grad” roketlerinin sesini – duymak zorundadır. Ondan sonrasına ne kalıyor işte. Bu merdivende üç insan birden öldürüldü, biri mucize eseri kurtuldu sadece. Şehir kuşatma altındadır, şehir sakinleri çoktandır – ilk füzelerin kurbanlarını kendi evlerinde vurduğu bu talihsiz 16 Şubat sonrası – bodrumlarda yaşıyor artık !
00:57 Röportaj İşte ikamet yerlerine karşı kullanılan kötü üne sahip “Grad”. Bu bir kitlesel imha silahıdır. Şehir ve köylere karşı kullanılması uluslararası sözleşmelerle yasaklanmıştır. 1975 yılında Sovyet ordusu bu silahı Angola’da kullanarak Güney Afrika ordusunun ilerlemesini durdurmuştu. Uzmanlara göre iki-üç salvo atışı Güney Afrika ordusunun durdurulması için yeterli olmuştu. Bugün bu roketleri Stepanakert’e karşı kullanmaktadırlar.
01:24 Röportaj
– İşte, lütfen, tam evin içinde, bak iki tane işte. Bu vahşettir…Katledilmişlerin çekimleri, şahitler (şehitler) ve hekimin senkronları.
– Dün, neredeydi?
– Burası Kirov caddesidir, şu an Grad roketi düştü… iki mermi parçası da kafasına…
– Dün kaç kişi yaralandı?

– 7 kişi.
– 7 kişi mi?

– 6-7 kişi, onların arasında bir aile: iki küçük çocuk, babası ağır durumundadır, annesi de yaralıdır.
– Grad, Grad ateşinden sonra.
– Yani burada şehirden mi?

– Evet.
– Savaş alanından insanlar daha az mı getirtiyorlar?

– %80 Grad’dan, %20-15 savaş alanından.

– Yani siviller mi?
– Öncellikle siviller zarar görüyorlar. İşte onun üç çocuğu öldürüldü.
02:16 Stepanakert şehir sakini: Komşumun oğlu 27 yaşındayken Kırkjan’da öldürülmüştü. Kendi evlerinde, cenazesinde ağlıyorduk ki biri geldi:-Ay kız, burada niye ağlıyorsun? Tüm akrabaların kırılmıştır, – dedi… Dondum ve koşarak hastahaneye gittim. Hatırlamak istemediğim çok hatıralar var…
02:43 Burkova: Evet, çok insan öldü, Tüm Stepanakert şehri mağdur oldu…
02:54 Alıntı – Yuri Girçenko:Ağdam’dan 7 km. uzakta bulunan Uzundere’de Bombardıman Birliği’nin silah deposu vardı. Yiğitlerimiz, saldırı neticesinde 200 ton askeri teçhizat elde ettiler. Ganimette 200 vagon reaktif roket mermisi de vardı. Bu roketler Stepanakert’in bombalaması için tahsis edilmişlerdi.
03:26 Arkadi Ter-Tadevosyan: Ağdam’daki silah depolarında bu kadar çok teçhizat varlığı ve bu teçhizatın buraya kadar havadan ve patikalardan atılması, Hocalı’yı gece gündüz demeden Stepanakert’i yaylım ateş altında tutan öyle güçlü bir merkeze dönüştürme imkanı sağladı.
03:50 Aşot Khaçaturyan: Onlar Hocalı’dan Stepanakert’i ateş altında tuttular, şehir aynı anda Şuşi’den de ateş altında bulunuyordu. Hocalı’da salvo ateş, BM-21 marka Grad, bir çok Alazan ve Kristal türü roketatar sistemleri yerleştirilmişti.
04:10 1992 yılının Şubat ayında bir hafta zarfında Stepanakert’e günde 160 Grad roketi atılmaktaydı.
04:19 Levon Melik-Şahnazaryan: Kurbanların ve şehirdeki yıkımların sayısı fazlasıyla büyümekteydi. Saldırılar Şubat ortalarında neredeyse soykırım niteliği taşımaya başlamıştı artık. Çünkü bir kaç noktadan ateş ediyorlardı. Bunlar sivil yerleşim yerleriydi, Azerbaycanlıların yaşadığı Şuşi, Canhasan, Hocalı gibi yerler.
04:46 Kamera ardındaki ses: Bakü’deki yönetim Stepanakert’in bombalanmasında, salvo ateş sistemlerinin siviller çerçevesinde kitlesel imhaya, tarihi kültürel ve mimari eserlerin, toplumun yaşadığı binaların yıkılmasına sebep olduğu gerçeğini görmezden geliyordu. Bu da uluslararası insani tüm normların başlı başına ihlal edilmesiydi.
05: 16 Pisarenko’nun röportajı: “Vesti”nin muhabiriyle özel sohbetinde Rafaelli, Stepanakert’te yaşayan sivillere karşı yasak silahların kullanılmasının cinayetten başka birşey olmadığını belirtti.
05:32 Daha sonra Azerbaycan yönetimi, sivilleri ateş altında tutmasının etnik temizlik politikasının bir devamı olarak, Ermenilerin kendi vatanlarından ayrılmaya zorlama niyetinde olduğunu saklamayacaktı. Bir kaç yıl sonra Azerbaycan üst düzey yetkilileri bunu itiraf edeceklerdi.
05:56 Alıntı: Lala Şövket Haciyeva 100 gün boyunca çeşitli silahlarla Stepanakert’i ateş altında tuttuğumuz halde, Ermeniler şehri terk etmediler, sizse daha ateş sesini duymadan kaçıp-gittiniz.
06:35 Burkova: Top ateşinde bulunuyorlardı, yıl 1992’ydi. Biz bodruma taşınmıştık, hatta oraya Noel Ağacı da koymuştuk. Nice evler yıkılmış, nice insanlar kurban olmuşlardı, durum feciydi ama, cesurca direniş gösteriyorlardı.
07:02 Başkent Stepanakert’in nüfusuna Azerbaycan’ın değişik yerlerinden zorunlu göç ettirilmiş yaklaşık 35 bin civarında Ermeni göçmenler de eklenmiş, buraya barınmaktalardı. Ve özellikle de bu nedenle durum çok daha kritikti, çünkü içeriden ve dışarıdan abluka altına alınması neticesinde başkent Stepanakert yakıt ve ulaşım olanaklarından men edilmiş olmasından dolayı yiyecek zorluğuyla karşı karşıya bulunmaktaydı.
07:29 Şehirde elektrik kesintisi had safhaya varmış, susuzluk başgöstermişti. İnsanlar kendi evlerini bırakıp binaların bodrumlarına taşınmış, tüm şehrin bodrum katları sığınak ve barınaklara dönüşmüştü.
07:38 Kız: Ben o zaman 12-13 yaşlarındaydım. Bodrumlarda gecelediğimizi hatırlıyorum, çok zor bir dönemdi, su yoktu, ışık yoktu, biz çok uzaklardan bidonlarla su taşıyorduk. Sokakta oynarken patlama duyduğumuzu hatırlıyorum. Hemen sığındığımız bodruma koştuk. Ancak sonradan bir binanın yıkıldığını ve içerisinde bulunan insanlardan birçoğunun öldüğünü öğrendik.
08:05 Büyükanne: Yemeklik buğday aldık, değirmen taşıyla ufaladık, pirinç yoktu. Biraz fasulye vardı, çorba pişirirdik, ne bileyim, tarlalara gidiyorduk, yeşillik topluyorduk, ebegümeci falan gibi, bilmem ki, yeşillikle yaşıyorduk işte. Evimizde ekmek olmadığı zamanlar da vardı ama, ebegümeci pişirdik, suyunu içtik, ekmeksiz yedik, dayandık, ölmedik geçindik, bugüne kadar da yaşamaya devam ediyoruz hala !
08:41 Çekim: Su kuyruğu.
09:03 Büyükanne: Bir kaç su kaynağı vardı, geceleyin gidip orada kuyruğa girip, sıra bekliyorduk, geceleri suya gidiyorduk ki, roket ve mermiler altında kalmayalım… Bir yandan Kırkjan, öte yandan Şuşi’den hiç durmadan ateş etmektelerdi…
09:28 Levon Melik-Şahnazaryan: 1992 Şubat-Mart aylarında Stepanakert’teki yönetim kişi başına ayda sadece 400 gram un tahsis edebiliyordu.
09:48 Alıntı – Anjelika Çeçina:21-25 Ocak arasında Stepanakert’teydim. Şehirde eskisi gibi ne elektrik, ne de su vardı. Çay içmekten çekiniyordum, çünkü su çok büyük zorlukla sağlanıyor, zar-zor getiriliyordu. Karnelerle erzak elde edebilmek dahi mümkün değildi. Şehirde açlıktan şişenlere rastlanıyordu. Stepanakert, neredeyse İkinci Dünya savaşında kuşatma altındaki Leningrad’ı hatırlatıyordu.
10:10 Levon Melik-Şahnazaryan: Bu dönemde Azerbaycan, Stepanakert’te çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan Ermeni nüfusu bütünüyle yoketme niyetinde bulunuyordu sanki !
10:21 Bütün bunların tek bir amacı vardı: Karabağ (Artsakh) topraklarındaki yerli Ermeni nüfusun yaşamını dayanılmaz hale getirerek, kendi vatanlarını terk etmeye zorlayıp, onlardan boşalan yerlere Azerbaycanlıları yerleştirmek. Bakü yönetimi bu şeytani amaca ulaşmak için, abluka altına alınmış Artsakh’ı böylesi metodlarla elde edeceğini düşünüyordu.
10:52 Oturup kadere boyun eğmek yerine ablukayı yarma kararı verildi.
10:57 Kamera ardındaki ses: O zaman Azerbaycan’ın pek rahatlıkla kullandığı birkaç ateş ocağı bulunmaktaydı. Zayıf düşmüş Karabağ, onları susturabilmek için gerekli kaynak ve imkanlara sahip değildi. Sırayla hareket edilmeliydi. Ve bu sırada ilk yeri Azerbaycanlıların Stepanakert’in sivil halkına durmaksızın ateş kusan noktası Hocalı almıştı.
Aşot Khaçaturyan: Hocalı’nın Karabağ’da stratejik önemde bir yeri vardı. O, Stepanakert-Askeran-Marduni-Mardakert yollarının kavşağında bulunuyor olduğundan, başkenti tüm diğer bölgelere bağlayan ateş kusan bu ocağın susturulması gerekliydi. Ayrıca Karabağ’dan yaralılarla, kadın, çocuk ve ihtiyarları ateş altından çıkarıp uzaklaştırmaya imkan sağlayacak tek havaalanı da oradadır.
Kamera ardındaki ses: 1991 sonbaharından beri Stepanakert havaalanı erişilmez durumdaydı. Azerbaycan OMON’u kontrol etme adı altında etnik Ermenilerin onurunu rencide eden tutum sergileyerek, onların seyahat etme özgürlüğü ve halkın günlük yaşam ihtiyacını sağlayacak her türden yüklerin ulaşımı engelleniyordu. Aynı zamanda durum tesbitinde bulunmak üzere bölgeyi ziyaret etme misyonuyla Karabağ’a gelen uluslararası gözlemcilerin girişi de engelleniyordu. Bu engellemeler yetmezmiş gibi, 1992 başlarında havaalanı bütünüyle kapatıldı.
12:01 Slavik: Beni bir Rus olarak yapılanları olay yerinde gözlemleyip-öğrenmek için bir kez havaalanına gönderdiler. Orada vuku bulanları gören hiç bir normal insan ikinci defa oraya gidemezdi. Yerevan’da yüksek eğitim gören ve sınavlara gitmek durumundaki Ermeni öğrencilerle havaalanında yapılanların şahidi olan hiç kimse oraya gidemezdi.
12:28 Ştetina: Stepanakert havaalanının komutanı Haciyev’i hatırlıyorum. Beni YAK (ЯК) – 40 uçağıyla Stepanakert’ten Yerevan’a yolcu etmişti. O bir katildir bence, çünkü geceleri nasıl masum insan avına çıktığını bana şahsen anlatmıştı. Bu onun hobisiydi.
Kamera ardındaki ses: Bu insan avı Haciyev’in emir altındakilerle, Hocalı’ya yerleştirilen eşkiya çetelerinin eliyle gerçekleştiriliyordu.
Dana Mazalova: Ben oraya Haciyev götürdüğünde gittim. Polyaniçko’nun beni atmasından sonra, biz Andrey Kapustin ve Mirik’le havaalanındayken onu Ermeni konyağıyla sarhoş ettim, o bizi uçağa değil, askeri cemseye VAZ-ik’e bindirdi. Gençler arabanın arka koltuğunda uyumuşlardı, yağmur yağıyordu. Biz bu yoldan gidiyorduk ve ben Ermenilerin, o da bilhassa biz arabadayken ona suikast düzenlememesi için dua ediyordum. Haciyev zilzurna sarhoş halde, kiminle konuştuğunu bile unutmuşken bana… kanın tadını anlatıyordu. Duyduklarımın inanmazlığından gözlerim faltaşına dönmüştü. Ben gözlerimi saklamak için başımı ona döndüremedim.
13:15 Arkadi Ter-Tadevosyan: Onlar ani ve beklenmedik çıkışlarda bulunmaktalardı. Bir yere yükseliyor, bizimkilere saldırıyorlardı, işte bu ana yolunu ateş altında tutmaktalardı.
13:27 Şehit: Hocalı’ya girdim, orada yükselen bir yolağzı vardır, bir haç gibidir, sağ taraftan arabama ne olduğunu anlamadığım şeyler döküldü birden, dolu yağıyordu sanki, taş-demir parçası ve daha ne olduğunu bilmediğim şeyler yağıyordu, ne olabileceği belli değildi.
13:39 Kurban: Hocalı’da dövülmüş iki kardeş– Hocalı’ya gitmiştik, şehirde paramparça edilen arabamızı ne hale getirdiklerini kendi gözlerimle gördüm, Ermenileri katlettiklerini duyduk, olanları öğrenmek için oraya gittiğimde Türkler bizi ateşte tuttular, biz de onlara cevap vermek isteyince yaralandık.
14:00 Hekim: Pek çok karın ve mide yaralanmaları halinde, muhtemelen göğüs kafesi ve karın boşluğuna sızan yaralar da vardır.
Kamera ardındaki ses: Etnik Ermenilere karşı böylesine azgın bir saldırganlık daha konfliktin ortaya çıktığı 1988’de başlamıştı.
14:32 Dövülmüş gençler:
– Ne zaman ateş ettiler? Dün mü, yoksa bugün mü?
– Dün.
– Nerede?
– Hocalı’da.

– Hocalı’da ne işin var?
– Arabayla oradan geçiyordum…
– Hangi köyden?
– Rev’den.
– Arkandan da mı vurdular?
– Evet, Hocalı’nın içinden geçerken.

– Bu kadar küçük çocukların olduğunu bilerek de vurdular, öyle mi?
15:20 Kamera ardındaki ses: 1992’de Hocalı askeri anlamda büyük bir öneme sahipti. Hocalı, Şuşi-Ağdam yolunun orta kısmında bulunarak, bir yandan Askeran, öte yandan Stepanakert’i kıskaca almak için en uygun stratejik noktaydı. Bu nedenle de Bakü’deki yönetim Hocalı’nın saldırı silahları ve onları kullanacak kadroyla doldurulması konusunda özen göstermekteydi.
15:49 Aşot Khaçaturyan: Özel Müfreze Birimi OMON güçlerinin Hocalı’ya yerleştirildiği söylense de bunlar aslında yasadışı paramiliter birliklerdi. Azerbaycan mahpushanelerindeki mahkümları alelacele serbest bırakarak, onlardan sözümona ‘askeri’ birlikler oluştururlar, ellerine silah verip, askeri kıyafet giydirirerek Karabağ’a gönderirler.
16:13 Kamera ardındaki ses: Bakü’nün stratejisi Ağdam ve Hocalı’dan ateş arasına alınan Askeran’a yönelik saldırılara da dayanmaktaydı aynı zamanda… Askeran’ın ele geçirilmesinden sonra da Şuşi ve Canhasan’dan durmak bilmeyen bombardımanla başkent Stepanakert’in nihai ablukasına başlanacaktı. Bu tehlikeyi bertaraf etmenin tek yolu Hocalı’nın ele geçirilmesiydi. Ateş püskürten bu ocağın zararsız hale getirilmesi, Askeran ve Stepanakert şehirlerinin hassasiyet sorununu çözebilirdi. Hocalı’nın kurtuluşundan yaklaşık iki ay sonra – 7 Mayıs 1992’de – Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri Stepanakert’i ele geçirmek amacıyla başarısız bir saldırıda bulundular. Bu fiyaskonun ilk sebebi ateş ocağı Hocalı’nın Ermeniler tarafından etkisiz hale getirilmiş olmasıydı kuşkusuz.
17:27 Böylece Dağlık Karabağ Cumhuriyeti Azerbaycan tarafından aralıksız top ateşi altında tutulmaktaydı. Karabağ’ın başkenti Stepanakert’e Ağdam, Hocalı ve Şuşi’den ölüm püskürten ateş altındaydı. Erzak, ilaç ve yakıt kıtlığından dolayı durum özellikle Stepankert’te kritikti: 80 bin insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyordu. Azerbaycan, Ermeni tarafının direnişini kırmak amacıyla aynı anda üç koldan, Şuşi, Ağdam ve Hocalı’dan saldırırken, Hocalı’ya ardı ardına silah, teçhizat ve insan yığmayı sürdürmekteydi.
18:09 Levon Melik-Şahnazaryan: Hocalı’nın önemi hem Azerbaycan, hem de bizim için gerçekten çok büyüktü. Ancak, Hocalı Azerbaycan için bir saldırı ve yıkım noktası olmayı sürdürmesine rağmen, bizi hayatımız, her şeyden önce de çocuklarımızın hayatını kurtarmak ilgilendiriyordu.
18:54 Armine Adibekyan (Zenofobinin önlenmesine yönelik çalışmalar yöneticisi): Bakü Hocalı’nın önemini çok iyi biliyordu, çünkü o Ermenilerle meskun olan Artsakh’ın tam ortasında bulunuyordu. Ayrıca, Hocalı Stepanakert’i, Askeran, Mardakert, Hadrut bölge merkezlerine bağlayan tek asfalt yolu kontrol altında tutmaktaydı.
19:13 Kamera andındaki ses: Tamamiyle stratejik ve özel bir önem taşıdığı için de Azerbaycan’ın 1988 sonrası demografik yayılma amacına hizmet için Hocalı seçilmişti. 1930’lu yıllarda Hocalı, Ermenilerin yaşadığı bir yerdi. Azerbaycanlılar Hocalı’da 1935’ten itibaren iskan edilmeye başlıyor ve Bakü tarafından Ermenilere karşı gerçekleştirilen sinsi politika neticesinde 1969’da en son Ermeni köylünün kendi köyünü terk edene kadar nüfus çoğunluğuna (!) da ulaşıyorlar.
19:42 Aruşanyan: Hocalı bölge merkezi ilan edildi, köy olduğu halde ona şehir statüsü verildi, Bakü’deki bir kaç yüksek okulla, baz fabrikaların şubeleri orada açıldı, oto nakliyatıyla tamir işletmeleri ve büyük bir demiryolu istasyonu da burada kuruldu. Kısaca bir şehre özgü olan her şey verildi. Üstelik, bunlar Sovyetler Birliği bütçesinden Dağlık Karabağ’a tahsis edilen maddi imkanlarla gerçekleştirildi.
20:20 Levon Melik-Şahnazaryan: Hatırlarsanız, 1988 Mart’ında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Yüksek Sovyeti ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği hükümeti, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’ne 400 milyon rublelik ekonomik ve sosyal yardım kararı almışlardı. Bu karar daha sonra yeniden incelendi ve yardım miktarı 450 milyona çıkarıldı. O zamanlarda bu muazzam bir rakamdı, fakat Dağlık Karabağ bu maddiyatın tek kuruşunu dahi görmedi. Tüm bu paralar sadece Dağlık Karabağ’daki Azeri yerleşim yerlerinin güçlendirilmesine yöneldiler. Ermeni tarafı, Karabağ’daki Ermeni köy ve şehirlerine bu paranın hiç bir kuruşu ulaştırılmadı. Azerbaycan bu paraları başta Dağlık Karabağ’daki Azeri yerleşim yerlerinden Şuşi ve Hocalı olmak üzere, Azerbaycan için stratejik önem taşıyan diğer yerlerde harcamayı tercih etti.
21:26 Aruşanyan: Genelde Azerbaycan en başından beri de Ermenilerin yaşadığı yerlerde yavaş yavaş etnik temizlik niyetiyle Ermeni nüfusun düşüşünü amaçlayan bir politika yürütmüştü. Onlar, faaliyetlerini bu yönde hazırlanmış olan planlara istinaden de sürdürmektelerdi.
21:47 Alıntı – Haydar Aliyev. “Zerkalo” – Bakü, 23.temmuz.2002:“Genel sekreter olduğum zaman, Dağlık Karabağ’ın gelişmesine çok yardım ettim. Aynı zamanda, oradaki demografik durumu da değiştirmeye çalışıyordum. Dağlık Karabağ, bölgede enstitü açma sorununu ortaya koydu. Burada herkes itiraz ettiyse de, düşündüm ve 3 kısımdan – Azeri, Rus ve Ermeni – olmak üzere bu enstitüyü açmaya karar verdim ve açtık. Değişik bölgelerimizde yaşayan Azerbaycanlıları, biz Bakü yerine oraya gönderiyorduk. Orada büyük bir ayakkabı fabrikası da açtık. Stepanakert şehrinde iş gücü yoktu. Şehrin çevresindeki köylerden Azerbaycanlıları oraya gönderiyorduk. Bu ve benzeri diğer tedbirlerle Dağlık Karabağ’da Azerbaycanlıların sayısını artırıp, Ermenilerin sayısını azaltmaya çalışmaktaydık. O zamanlar Dağlık Karabağ’da çalışanlar bunu çok iyi biliyorlar”.
22:40 Kamera ardındaki ses: Aliyev’in planlarının gerşekleştirilmesi için Sovyet Azerbaycanı yönetimi 1988’den sonra Hocalı’da geniş çaplı inşaat gerçekleştirilmeye başladı. Bakü, bu altyapı çalışmalarına paralel olarak kente Orta Asya’dan getirtilen Meskhet Türkleriyle Azerbaycanlıların yerleştirilmesini de sağladı.
23:07 Levon Melik-Şahnazaryan: Bu süreçlere okuma-yazma bilmeyen, kriminel geçmişe sahip sabıkalı, eski mahkümler katılıyorlardı, onlara hemen ev ve iş verildi, başkaca imtiyazlar da tanındı. Hükümetin yerleştirdiği silahlı birliklerin yanı sıra, Halk Cephesi’ne bağlı paramiliter birlikler de oradaydı. O dönemde Azerbaycan’daki yönetimle muhalefet arasında anlaşmazlık ve uyumsuzluklar mevcuttu.
23:34 Onların amacı sadece Karabağ-Artsakh’ın demografik durumunu değiştirmek değildi. Bunun dışında, onlar çevredeki Ermeni köyleriyle yoldan geçen Ermenileri yağmalamak, kadınların ırzına geçmek ve enva-i türden yasadışı eylemlerde bulunmak için de kullanıldılar. Buna, Orta Asya’nın Fergana kırsalında patlak vermiş etnik çatışmalardan hayatlarını zorla kurtarıp, Azerbaycan’a getirilen Meskhet Türklerinin buraya yerleştirilmesiyle demografik alanda terazinin ağırlığını değiştirmeye çalışma bahtsızlığı da eklendi.
24:06 Bakü’deki yönetim, ölümden kaçıp-kurtulmuş bu göçmen insanları Karabağ’da Hocalı’ya yerleştirerek onların canlı birer kalkan olarak kullanılmasını da planlamıştı üstelik !
24:21 Meskhet Türkleri: Konflikt içerisinde bulunmak. Buradan gitmem daha iyi olur. Biz gitmek istedik, ama izin vermediler… Buraya gelmekle tuzağa düşürüldük sanki, bunu anladıktan sonra da geri gitmek mümkün olmadı artık. Ben, 16 Temmuz 1991’de Hocalı’ya geldim.

-Size ev mi verdiler yoksa apartmanlardaki dairelere mi yerleştirdiler?
-Tek, küçük bir oda verdiler. Orada büyükçe inşaat işleri sürdürülmekteydi.
– Size neden yeni yapılan binalardan apartman dairesi vermediler?
– O zaman bize vermediler…
-Vermeye söz verdiler mi peki?

– Evet, evet…
– Size neden Hocalı’da yerleştirerek, oradan evler verdiler?
– Siz okuma-yazma biliyor musunuz, beni anlıyor musunuz?

– Belki oranın nüfusunu arttırmak için… Ben öyle düşünüyorum…
– Orada nüfus çokluğunun ne gereği vardı peki?
– Kenti genişletmek, büyütmek için, nüfus onun için gerekiyordu.

25:29 Tomas de Waal: Bildiğiniz gibi, Sovyetler döneminde Hocalı küçük bir köydü. Sonra oraya çok insan yerleşti, bu Azerbaycan’ın amaçlı politikasıymış. Sözde Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nde Azeri nüfusunun arttırılması için.
25:52 Köyün nüfusu 1988’de 2.135 kişi iken, 1991’de 6.300’e kadar çıkmış.
Levon Melik-Şahnazaryan: Resmi rakamlara göre Hocalı nüfusu 2.100 kişi iken birden 7.300’e çıktı. Eğer bu rakamları doğru anlıyorsam, bu neredeyse 4 kat demektir.
26:10 Kamera ardındaki ses: 2 yıl sonra, 1990’da Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti, Hocalı’ya şehir statüsü verip, onu bölgenin merkezi kenti ilan etti. Ermenilerin yaşadığı koskoca Askeran’ın böyle bir statüsü yoktu oysa… Bütün bunlara bakılırsa, Azerbaycan’ın öbür adımı da Hocalı’yı Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin başkenti olarak ilan etmesi olacaktı herhal ! Durum böyleyken Ermenilere Karabağ-Artsakh’ın zorla Azerileştirilmesini önlemekten başka yapacak başka acil şey kalmamıştı. Yıllar önce, aynı model Aliyev rejimi tarafından Ermenilerin çokça yaşadığı Nakhiçevan Özerk Cumhuriyeti’nde başarıyla uygulanmıştı.
26:51 Kamera ardındaki ses: 1992 Şubat’ında Karabağ-Artsakh’ın geleceğinin Hocalı’nın statüsüne bağlı olduğu belli olmuştu artık.
27:05 Levon Melik-Şahnazaryan: Hocalı operasyonunun gerçekleştirilmesinin kararı tabii ki Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin hükümetiyle, özellikle Yüksek Sovyet Prezidyumu tarafından alındı. Bu gerçekten de en ince ayrıntılarına kadar düşünülmüş ve Arkadi Ter-Tadevosyan’ın önderliğinde başarıyla yerine getirilmiş bir operasyondu.
27:31 Arkadi Ter-Tadevosyan: Stepanakert sürekli ateş altında tutulmaktaydı, mahalleler sırasıyla bundan payını alıyorlardı. Amansızca vurmaktalardı, yukarıdan, her yandan, her taraftan. “Neden Hocalı?” sorusunun asıl cevabı budur işte: haritayı önümüze koyup Stepanakert’i çevreleyen yerleşim yerlerinin konumlarına bakarak nasıl bir amaca ulaşılması düşüncelerinin de nereden kaynaklandığını anlayabiliyoruz. Hocalı’yı bertaraf ederek Stepanakert-Askeran yolu açılırdı. Yolu iyice kontrol altına alabilmemiz halinde ise Artsakh’ı Ermenistan’a bağlayan havaalanı işgalden kurtulabilirdi. Dolayısıyla Hocalı operasyonunun önemi çok büyüktü. Hocalı ve Kırkjan’ı alamazsak Şuşi’nin kurtuluşu gerçekleşemezdi doğal olarak.
28:40 Kamera ardındaki ses: Son plana göre Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin özsavunma güçlerinin Hocalı’ya 4 noktadan girmesi öngörülüyordu.
28:51 Arkadi Ter-Tadevosyan: İşte burada 600 insanımız vardı. Onlardan dört grup oluşturduk. Gruplardan biri Mehdişen, ikincisi Noraküğ, üçüncüsü Kyatuk, sonuncusu ise Baluca’da havaalanının yanıbaşında bulunmaktaydı. Her grup kendi istikametinde mevzulanacaktı, bunların nerede toplanacakları, gruplardan her birinin ne zaman ne yapacağı, görev taksimiyle son saldırıyı gerçekleştirme emri vardı. Bütün bunların amacı düşmanın Hocalı’dan çıkarılmasıydı. Burada hedefin çember altına alınmadığı açıkça görünüyor, bir yay oluşuyor işte. Bunun anlamı da düşmanın Ağdam’a doğru çıkartılmasını sağlamaktır.
30:15 Kamera ardındaki ses: Saldırı, öncelikle Hocalı’nın doğu tarafından başlayıp dört bir yönden sürdürülmeliydi. Bununla birlikte Ermeni alt birimleri Gargar suyu kıyısından çıkarıldılar. Bunun amacı bu alanın Hocalı’daki sivil halkın uzaklaşması için bir koridor olarak bırakılmasıydı.
30:43 Kamera ardındaki ses: Bu stratejik plana göre insani koridor Gargar suyunun yatağıyla – Hocalı’nın doğusundan Gargar nehri vadisine, oradan da Ağdam’a doğru – geçmekteydi. Bu koridor, Azerbaycan silahlı kuvvetleri tarafından kontrol altında tutulan Ağdam şehrini Hocalı’ya bağlayan en kısa yoldu, bunun dışında varolan coğrafi yüzeyin kullanılışlığı açısından da geçilebilir tek yoldu aynı zamanda. Burada aşılmaz dağlar, geçilmez ormanlar yoktu, nehrin vadisine paralel olan Stepanakert-Ağdam oto ve demiryolu da insanların yollarını yitirmemesi ve dosdoğru Ağdam’a ulaşmaları için en iyi işaretlerdi hem de !
31:28 Levon Melik-Şahnazaryan: Bu pek mantıklı bir koridordu, Hocalı’da yaşayanlardan köyü terk etmeye karar verenler tabii oradan gideceklerdi. Bu alan yüzey bakımından en düz ve o zaman henüz Azerbaycanlıların yaşadığı yörenin en büyük şehri Ağdam’a – bugünkü Akın – doğru en kısa ulaşım yoluydu. Öyleki, onlar o tarafa gitmeliydi. Ve o taraftan gitmekle “torbadan” dışarı da çıkarılmış oldular ya zaten !
32:04 Kamera ardındaki ses: Saldırı planı, en ufak ayrıntılarına kadar hazırlanmış olup, Ermeni gönüllüleri gereken emre istinaden beklemeye başlamışlardı.
32:13 Levon Melik-Şahnazaryan: Görevimiz şuydu: Hocalı’dan Ağdam’a hareket eden her ama herşey serbest bırakılmalı, Ağdam’dan Hocalı’ya hareket edenlerse bertaraf edilmelilerdi.
32:25 Aşot Khaçaturyan: O zamanki komutanımız (Komandos lakaplı) Arkadi Ter-Tadevosyan’ın emriyle olası savaş esirlerine nasıl davranılacağı da belirli kurallara bağlanmıştı. O, esir düşmüş tüm insanlara sadece insani davranışlarda bulunma emrini vermişti.
32:47 Slavik: Baş komutanımızla, birim komutanımız Vito Balasanyan bize “Sivillere kesinlikle dokunmamak, onları katletmemek ve en kötü durumda dahi bu insanların Azerbaycanlıların elinde bulunan Ermeni esirlerleriyle değiş-tokuş yapılmasık için elimizde canlı olarak tutulması” emrini vermişlerdi, biz öyle de yaptık zaten !
33:09 Kamera ardındaki ses: 22 Şubat gecesi Dağlık Karabağ öz savunma güçleri önceden hazırlanmış plana istinaden Hocalı yakınlarındaki mevzularına yerleşmektelerdi. Saldırı, saat 23:00’te, Azerbaycanlıların askeri silah ve teçhizatlarını depoladıkları tesislerini topçu ateşine tutmakla başladı.
33:27 Aşot Khaçaturyan: Operasyon başarıyla yapıldı, tahminen kayıplarımız en az düzeydeydi. Eylemin başlangıcında azgınca bir direnişle karşılaştığımız halde 2-3 saat sonra Azerbaycanlılar Hocalı’yı koruyamayacaklarını anlamışlardı. Ve bu durumda onlar telsiz-telefonla Ağdam’la bağlanmakta ve onlardan askeri yardım rica etmektelerdi. Biz onların açık yayınla yaptıkları tüm konuşmaları dinleyebiliyorduk.
34:23 Levon Melik-Şahnazaryan: Ben kurmay merkezine geldim, teknik dinleme birim çalışanlarından bir kulaklık istedim. Azeri tarafının konuşmalarını zaten hep böyle dinliyorduk. Kulaklıkları takmamdan 5-10 dakika sonra silahlı Azeri çetelerinden birinin komutanı yayındaydı, Hocalı, Şuşi, Ağdam, Bakü yöneticileriyle Mutalibov’a ve geri kalan herkese verdi veriştirdi, sonunda konuşmasını “Stepanakert’in saldırısını beklemekten bıktık, sizlerden yardım almadan kendimizi savunamayız, şimdi köyü terk ediyoruz” sözleriyle noktaladı.
35:02 Anıt Alıntısı: Hocalı’daki tüm askeri güçlerin direnişi beklenmedik çabuklukla kırıldı. Hocalı’daki harabeler vuku bulan bombardıman hakkında reddedilmez gerçekken, sokaklar arası mukavemetin oluşturduğu tahribat ve zarar yok denecek kadar azdır.
35:18 Kamera ardındaki ses: Tek tük direnişler yok sayılmazdı. Evlerin bodrum katlarına sığınmış olan Azerbaycanlı askerler bazı yerlerde şafak sökene kadar da direnmeye çalışmışlardı.
35:35 İvleva: Ben sabahleyin Hocalı’daydım. Köydeki evler yanmaktaydı. Sokaklarda ölüler vardı… 7 kişiyi saydım, onlardan biri polis kıyafetindeydi. Sonradan biz ateş altına düştük. Ateş edenler evlerden birine barınmış Azeri OMON güçlerinin askerleriydi. Bu evin yakınındaki çatışma akşama kadar sürdü. Ve bu esnada Ermeni tarafından iki ölü, bir kaç da yaralanan oldu. OMON güçlerine ne olup-olmadığını, ölüp-ölmediklerini ya da karanlıktan yararlanıp kaçıp-kaçamadıklarını bilmiyorum.
36:06 Kamera ardındaki ses: Bu ve benzeri birçok tatsızlıklara rağmen 26 Şubat sabahı Karabağ – Artsakh’ın kalbinde bulunan Hocalı kenti Ermeni kuvvetlerinin kontrolü altında bulunuyordu artık. Havaalanı herhangi bir hasar görmeden kurtarılmış, başkent Stepanakert sakinlerini sürekli ateş altında tutan ocaklardan biri zararsız hale getirilmiş ve bölgenin iç ulaşımını sağlayan yollardan en önemli kavşak önünde aşılmaz sanılan engel de kaldırılmış oldu.
36:31 Kamera ardındaki ses: 26 Şubat sabahı Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ayaz Mutalibov Dağlık Karabağ Cumhuriyeti Genel Konsey başkanı Artur Mıgırdiçyan’ı arıyor.
36:45 Levon Melik-Şahnazaryan: O oldukça saygılı konuştu, aynı zamanda fazlasıyla endişeliydi de… Ben görüşmenin sadece bir tarafını duydum. Artur Mıgırdiçyan Mutalibov’u dinleyip: “Ne diyorsunuz? Sivilller koridor açtılar, onlar Hocalı’nın alınmasından önce orayı terk etmişlerdi. O insanlardan bir kısmı şu an bizde Stepanakert’te bulunuyorlar. Yiyeceklerimiz bize yetmediği halde, onlara da yediriyoruz. Size yanlış bilgiler veriyorlar” diyordu. Anladığım kadarıyla Mutalibov Mıgırdiçyan’ın söylediklerine inandı.
37:43 Kamera ardındaki ses: Ancak dünya, iki gün sonra Hocalı sakini sivillerin kurtulmadıklarını ve Ağdam yakınlarında öldürüldüklerini öğrendi her nedense.
Kamera ardındaki ses: İnsanların öldürülme sebeplerine dönelim: ilk sebep bittabi Bakü’nün canice tavrıydı, çünkü insancıl tüm normların aksine binlerce insan bir yıl boyunca sıcak çatışma merkezine dönüşmüş olan Hocalı’da zorla tutulmaktaydı. Bakü bu insanları canlı kalkan olarak kullandığını da saklamıyor zaten. Azerbaycan devleti yetkilileri, bu canlı kalkanın korunması politikasının arkasında Karabağ – Artsakh’dan Ermenileri göç ettirme planının bulunduğunu itiraf ediyorlar. Bakü’de mutlaka böyle düşünmüşlerdi: Ermeni tarafı, yaşamsal çok kritik ihtiyaçlarına rağmen onbinlerce sivilin varolduğu bir durumunda saldırı başlatamaz, başlatsa bile, sonuç olarak onun bu girişimi Ermenilere karşı kullanılabilir. Sözkonusu olayların araştırılmasından sorumlu olan Milli Meclis İnceleme Komisyonu Başkanı Ramiz Fataliyev “Özgürlük radyosu”yla yapılan söyleşisinde bununla ilgili itirafta bulundu.
Ramiz Fataliyev: “Hocalı olaylarına 4 gün kala, 22 Şubat’ta Cumhurbaşkanı, Başbakan, KGB Başkanı ve başka yetkili şahısların da içinde bulunduğu Milli Güvenlik Kurulu toplantısı açıldı. Bugüne kadar yapılan yanlışın nerede ve kimler tarafından işlendiğini kimse bilmiyor. Bu toplantıda insanları Hocalı’dan çıkarmama kararı verildi. Onları oradan uzaklaştırmak, Ermenileri Hocalı’yı almaya davet etmeye eşdeğerdi. Böylelikle yani, Ermenileri saldırıya teşvik eden biz olurduk.
Levon Melik-Şahnazaryan: Hocalı’nın Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin hedeflerinden biri olduğu ve bunun sebepleri hakkında biz yapılan operasyondan çok daha önce konuşmaya başladık. Ocak sonu, Şubat başlarından itibaren hemen her gün Hocalı’da yaşayan insanlara hazırlanmakta olan askeri operasyon hakkında bilgilendmelerde bulunuyor, onlara kendi can ve mal güvenliklerini düşünüp köyden uzaklaşmaları tavsiye ediliyordu. Hocalı sakinlerinin de bunu bildiği ve köyden uzaklaşmaya çabaladıklarını kaydetmemiz gerekiyor. Biz neler götürdüklerini bilmediğimiz helikopterlere bakıyorduk, bunları Azerbaycan televizyonunda da yayınladılar. O helikopterlerle gazeteciler de geliyorlardı demek ki ve onlar Hocalı sakinlerinin bu helikopterlerle uzaklaşmak için can attıklarını ve bunu engellemeye çalışan yetkililerce nasıl itilip-kakıldıklarını görüyorlardı. Azerbaycan yönetimi bu insanların Hocalı’yı terk etmelerine izin vermiyordu.
Meskhet Türkleri: Azerilerin çocuklarını alıp götürdüler, bizimkilerin uzaklaşmasına müsaade etmediler. Birbirinin üstüne çıkıp tırmanıyorlardı, helikopterin kapısını kırdılar. Ben bu durumda çocuklarımla nasıl gidebilirdim? Onlar bizi boğarlardı.Gitmemize izin vermediler. İster inanın, ister inanmayın, ama 10 gün boyunca hergün helikopterlere doğru gidiyordum ama, orada bizleri silahlı güçler durduruyor ve helikopterlere yaklaşmamıza bile izin vermiyorlardı. “Sırayla gelin” dedikleri halde, helikopter inince hemen karmaşıklık başlıyor ve onlarla sadece Azerileri taşıyorlardı. Biz Meskhet Türkleri olanlar çocuklarımızla beraber ortada kalakaldık, kimse bir yere gidemedi. Çoluk-çocuklarımız ateş altına düşmesin diye Azerilerden başka yöne doğru ateş etmeye rica ettik, çünkü biz tarafsız insanlarız ama onlar bizi dinlemediler.
Meskhet Türkleri: “Bir yere gitmeyin, evde oturun” dediler.
Kamera ardındaki ses: Azerbaycan cumhurbaşkanı Ayaz Mutalibov daha sonra herkesi trajik olaylardan bir kaç ay önce kadınlarla çocukları Hocalı’dan çıkarmaya emrettiğine inandırıyordu. Mahut “emri” fiilen gerçekleştirilmedi. Ayrıca vaktiyle Azerbaycan siyasi yönetimi temsilcisi olan Ramiz Fataliyev’in yukarıda adı geçen itirafı Mutalibov’un söylediklerini önemli ölçüde çürüttü. Gerçek, gerçek olarak kalır: Hocalı’da yaşayanların büyük kısmı köyü ancak son anda terk ettiler. Onlar düzensiz olarak, yanlarına birşey alamadan, alelacele kaçtılar, bu da kaderin cilvesine kapılıp onun esiri olmalarıyla açıklanabilirdi. Onlar kendi yöneticileri tarafından ölüme mahküm edilmişlerdi, çünkü o yöneticiler bu sivillerin kentten uzaklaşmasını sağlamadılar.
Kamera ardındaki ses: O günlerde Hocalı’da bulunmuş Rusya’nın “Moskovski Komsomolets” gazetesi muhabiri Viktoria İvleva “Onlara kimsenin ihtiyacı yok, onlar hiç bir şey ifade etmiyorlar” diye yazıyordu.
Aşot Khaçaturyan: Hocalı’nın alınmasından sonra elimizde 700 Azerbaycanlı ve Meskhet Türkü vardı. Biz onları Azerbaycan tarafına önkoşulsuz teslim ettik.
Meskhet Türkleri: Biz Ermenilerden memnunduk, asıl Azeriler kötü bir halktır. Ermenilerin kendi yiyecek ekmeği, birşeyleri yoktu, ama bize hem yiyecek yemek, hem de çay veriyorardı.
Levon Melik-Şahnazaryan: 26 Şubat tarihini kesinlikle doğru kaydediyorum. O gün biz o insanları önşartsız geri verdik ve bugün benim için orada bulunan ve bütün bu olayların şahidi olan Victoria İvleva’nın “onların kimseye gerekmediği için geri verildiğini” açıklaması pek de hoş değil. Çünkü gerçek hiç de öyle değildi, biz o insanlara kalmalarını teklif ettik.
Zaman Kroniği: Ben isteyen herkese resmi olarak bizlerle – onlara tahsis edilen evlerde – kalmayı teklif ediyorum ve sizlerin kişisel güvenliğinizi garanti altına aldığımızı beyan ediyorum.
Levon Melik-Şahnazaryan: Onlar aslında korku içindeydiler. Hiç bir baskı görmedikleri halde korkuyorlardı. Bizden Azerbaycan tarafına teslim edilmeyi rica ettiler, bu da 28 Şubat’ta yapıldı zaten.
Alıntı – İvleva: ” İki gün sonra Türkleri Askeran bölgesinde cepheye kadar götürdüler ve yolu gösterip “Hadi, o tarafa yürüyün!” deyip bıraktılar.
Kamera ardındaki ses: Ermeni silahlı birliklerinin askeri operasyona başlamasından sonra Bakü’nün canice umursamazlığı ve sivil halkın düzenli bir şekilde kentten uzaklaşmasını örgütleme gibi bir çabada bulunmayışını gören Hocalı sakinleri, kenti kendi inisiyatifleriyle terk edip Doğu tarafından Ağdam’a ulaşma amacıyla üç ayrı yöne hareket ettiler. İlk ve en küçük grup kuzey-doğu yönüne Noraküğ’le Askeran arasındaki dağlarla doğru gitti. Bu tarafa doğru hareket edenlerden 12 kişilik bir grup, Askeran’ın sağ yanından geçip Khramort köyü yakınlarındaki savunma mevzularında bulunan Ermeni fedayilerle karşılaştılar. Askeran’ın sağ tarafından geçenlerin gerçek sayısı belli değil. Burada sözkonusu 12 kişiden başka kimse görünmedi herhalde ki, hiç bir ölüm de kaydedilmedi.
Aruşanyan: Benim savunma alanımın bulunduğu yerde 12 kişi yolunu kaybetmiş. Bu grup, Askeran’la Khanabad arasının açık olduğunu düşünerek, Noraküğ’den, bu tepeden geçerken bizlerle karşılaştı. Bizimkiler onları getirdiler ve hiç birine bir zarar vermeden polise teslim ettiler.
Kamera ardındaki ses: Bir başka grup kentin doğusundan yola çıktı, Gargar nehrinin yatağını solda bırakıp güney-doğu yönüne gitti. Onlar zor aşılır dağları geçip Kyatuk köyüne ulaşmaya çalıştılar. Neticede bunların çoğu dondu. Cesetleri karların erimesinden sonra bulundular.
Alıntı: “Memorial” raporu:Her iki taraftan alınan bilgilere göre, Hocalı içinde ve Ağdam’dan geçerken esir edilen 700’den fazla insan 28.09.1992’de Azerbaycan tarafına teslim edildi.
Kamera ardındaki ses: Hocalı’yı terk eden diğer bir grup en kalabalık olanıydı. Onlar Ermeniler tarafından açılmışolan koridorla gittiler. Bu yol, tek doğru çıkış yoluydu zaten ve onlar bunu anlamışlardı. Kentin doğusundan çıkıp Gargar vadisinden geçtiler. Askeran’ı solda bırakıp Ağdam’a doğru gittiler. Bütün Ermeni köyleri ve askeri bölgelerden uzak, hiçbir zarar görmeden Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi sınırlarının dışına çıktılar ve Ağdam yakınlarına varan bu insanlardan çoğu üzerlerine açılan ateşten öldürüldüler. Hocalı’dan uzaklaşan sivillerin katliamı tam da burada, onlara ayrılan insani koridorun öbür ucunda gerçekleştirildi.
Kamera ardındaki ses: Daha sonra Bakü’deki yönetim kendi eylemlerini aklamak için en basit açıklamayı tercih ederek, dünya aleme Ermenilerin Hocalı’da insani koridor tahsis etmediğini ilan etti.
Aşot Khaçaturyan: O zaman insani koridorun var olduğunu kimse reddetmedi ve onlar da bu koridorun kendilerinin kaçması için bırakıldığını iyi biliyorlardı. Bu koridor gerek biz, gerek Azerbaycanlılar için gereklilikti.
Kamera ardındaki ses: Saldırı planına göre insani koridor, Hocalı’nın doğusundan Gargar nehri yatağıyla Gargar vadisine, oradan da Ağdam’a kadar uzanıyordu. Bu koridor Azerbaycan silahlı kuvvetlerinin kontrolü altında bulunan Ağdam’ı Hocalı’ya bağlayan en kısa ve uygun alan olduğundan geçerli tek yoldu. Burada aşılmaz dağlar ve ormanlar yoktu. Stepanakert-Ağdam oto ve demiryolu pusulayı şaşırmamak, kaybolmamak ve doğru yoldan dosdoğru gitmek için çok belirgin yol işaretleriydi de aynı zamanda.
Levon Melik-Şahnazaryan: Bu mantıklı bir koridordu, hatta “bu açık bir yoldur” da denebilirdi. Hocalı’da yaşayan ve kenti terk etmek isteyenler herhalde terk edeceklerdi. Bu yol, rölyef bakımından en düz ve vaktiyle Azerbaycanlılarla meskun olan, bölgenin en büyük şehri Ağdam’a (Bugünkü Akın’a) kadar en kısa yoldu. Onlar bu tarafa gitmelilerdi ve bu tarafa da “torbadan” bırakıldılar.
Kamera ardındaki ses: Son yıllarda insani koridor konusunda yapılan sömürüler, sunulan kanıtların dayanılmazlığından sonra bazı dönüşümler yaşamak zorunda kaldılar. En başından beri insani koridorun varlığı reddedilmeye çalışıldığı halde daha sonra bazı çekincelerle birlikte kabul edildi. Bunun amacı Dağlık Karabağ Cumhuriyeti öz savunma güçlerinin savaş durumunda uluslararası insani normlara uymuş olmasını, yani Ermeni tarafının masum sivil insanların can güvenliğini sağlama yönündeki çabalarını örtmekti.Özellikle bunun için, insani koridorun verilmiş olduğunu kabul ettikleri halde, o insanların bunu bilmedikleri bile iddia edildi.
Levon Melik-Şahnazaryan: 1992 ocağından itibaren hemen her gün sürekli uyarı yapılıyordu. Bununla ilgili Azeri tarafından da Hocalılıların bir çok şahitliği var.
Kamera ardındaki ses: Sonradan ama Bakü yönetimi başka bir versiyon ortaya attı. Buna göre insani koridor hakkında Hocalı’da yaşayanların haberi vardı, ama bu koridor sadece bir tuzaktı ve insanları oraya götürüp öldürdüler. Reddedilmez gerçek fakat, inssani koridor boyunca hiç kimsenin yaralanıp, öldürülmediğiydi. Kurbanlar, Azeri askeri birliklerinin kontrolü altında bulunan arazide bulundular zaten.
Askeran kalesindeki fedayi: İsteseydik… burada öldürebilirdik.
Kamera ardındaki ses: Vadiden geçen sivillerin öldürülmüş olmasının anlamsız olduğunu, 1992’de eski Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ayaz Mutalibov söylemişti.
Alıntı: Ayaz Mutalibov 1. İnsanların geçebilmesi için koridoru sağlayanlar Ermenilerdi. Onlar neden ateş edeceklerdi ki? Ağdam yakınlarında olan bir yerde üstelik. Hem de Ağdam’da çıkıp da o insanlara yardım edecek yeterince güç bulunduğu halde ! (“Nezavisimaya Gazeta”, 02.04.1992)2. Hocalı saldırısı beklenmiyor değildi. Bakü’de onun hazırlandığını çok iyi biliyorlardı. Buradan sivilleri çıkarmak için Ermeniler tarafından bırakılan “Askeran koridoru” hakkında da biliyorlardı. (Ogonyok, 1992, N14-15)
Arkadi Ter-Tadevosyan: Biz kuşatmadık, Şuşi şehrini bile kuşatmadık… Her zaman geri çekilme için bir yol bıraktık.
Kamera ardındaki ses: Ermeni tarafı insani koridor bırakılmadığı hakkındaki suçlamaları şaka olarak görüyor. Bunu anlamak istemeyenlerse Karabağlıların “Koridor yoktuysa, Elman Mamedov nasıl Bakü’ye varıp da Meclis’te milletvekili olurdu?” sorusuna cevap vermeli mutlaka ! Hocalı Belediye Başkanı Elman Mamedov, Hocalı olaylarından bir gün sonraki söyleşisinde insani koridorun bırakılmış olduğunu itiraf edip, kendisinin bundan haberi olduğunu da kaydetmemiş miydi?
Alıntı – Elman Mamedov. “Hepimiz bu koridorun siviller için bırakıldığını biliyorduk.”
Arkadi Ter-Tadevosyan: Düşmanı kuşatma altına mı alsaydık… Dolayısıyla sivillerin tarafımızdan öldürüldüğü hakkındaki iddialar yalandır.
Meskhet Türkleri: Bize ateş etmediğiniz için çok teşekkür ederiz.
Kamera ardındaki ses: Böylece Bakü, elini sivillerden kasıtlı olarak çekti ve onları zorla askeri eylemler alanında tuttu. Azerbaycan tarafının yapılacak saldırı ve bırakılmış insani koridor hakkında haberi vardı, ama insanların oradan uzaklaşmasını bilinçli olarak örgütlemedi. Saldırı başladıktan sonra bile sivillerin insani koridordan çıkışını sağlamadılar. Bu, şimdi de hayatta olan ve o zaman Hocalı Belediye Başkanlığı görevindeki Elman Mamedov ile Arif Haciyev’in göreviydi. Koridordan geçen tüm insanlar sınırı başarıyla geçip, Azerbaycan silahlı birliklerinin kontrolü altında bulunan topraklara sağ salim ulaştılar.
Kamera ardındaki ses: O gece vuku bulan olaylara dönelim. Hocalı’yı terk eden ilk gruplar, onlarla birlikte kaçan sayısız askerler, sabaha karşı savunma hattına, daha kesin olarak Ukhdasar taraflarına, Ağdam dolaylarındaki Şeylü’ye vardılar. Tam da burada zaten bazı gruplar yarı karanlık nedeniyle yollarını şaşırarak telsizle edindikleri yanıltan bilgiler yüzünden sağa doğru hareket edip, Ukhdasar – Laçingu arasında bulunan Nakhiçevanik köyüne götüren vadiye ulaştılar.
Alıntı – Süleyman AbbasovBiz insanların bir kısmıyla beraber Nakhiçevanik köyüne gittik, oraya sığınma umudumuz vardı. Daha önce telsizle bize Nakhiçevanik’in Ermenilerden alınmış olduğu söylenmişti.
Kamera ardındaki ses: Şu an alaca karanlıkta Ukhdasar’daki Azerbaycanlılar tarafından Ermeni mevzilerine karşı saldırı yapıldı. Azeri bölükleri Ermenilere yönelik saldırılarını, sağa sola rastgele ateş ederek sürdürdüler… Laçinguy dağında mevzilenmiş Ermeni Fedayilerin sözlerine göre bu saldırıda Azerbaycan tarafı zırhlı araç da kullanmıştı.
Fedayi: Ukhdasar’ın arkasından S72 tankı çıktı ve bize doğru hareket etti, onu engelleyecek hiç bir şey olmadığının farkına varınca da, durup bizi bombalamaya başladı.
Kamera ardındaki ses: Çapraz ateş arasında bulunan insanlar arasında silah sesleri duyulmaya başladı. Hocalı’nın savunmasını üstlendiği söylenen Azeri askerlerin, Hocalı’yı ilk terk edenler arasında bulunduğu açıklandı.
Alıntı – Yuri Griçenko Kaçan gruplar arasında bazı Azeri OMON güçleriyle, şehir garnizonundan kaçmış silahlı adamlar vardı. Bu silahlılar, Ermeni sınır karakolunu farkedince onlara ateş açtılar. Ermeniler de aynı şekilde ateşle cevap verdiler. Kurbanların sayısı artıyordu. Ağdam’daki Azerbaycanlılar “açık koridoru” yarma girişiminde bulundular. Bu yarmaya kendi inisiyatifleriyle istihkam taburundan öncü bazı güçler de katıldılar. Onlardan ikisi öldü. Bölge milis üstteğmenimiz Vakif İskenderov da orada öldürüldü. Ermeni kuvvetlerin saldırıyı püskürttüğü zaman Hocalı’dan kaçan ilk gruplar da onlara yaklaşmıştı. Bu gruplarda Özel Müfreze Birimi’nden – OMON güçleri de vardı. Ermeni karakoluna onlar ateş açtılar.
1. Fedayi: Onların içinde çokça silahlı insanlar vardı.
2. Fedayi: Bu silahlı grupta askeri sorumlu da vardı…
3. Fedayi: Aynen, Özel Müfreze Birimi – OMON güçleriydi…
4. Fedayi: Onları kendi aralarında saklayan insanlar da vardı. Biz onları tanıyorduk, onlar bize ateş eden ve kızlarımızla alay eden insanlardı.
Kamera ardındaki ses: Kaçan silahlı grup insanları siviller arasında saklanarak canlarını kurtulmaya çalıştılar ama kendilerine destek olan taraftarlarını görünce hemen Ermenilere ateş açtılar. Ama onlar bunu yaparken, herşeyden önce silahsız sivillerin canını tehlikeye attıklarını görmezden gelip, önemsemediler. Ağdam’dan, daha doğrusu civarındaki Şeylü köyünden saldıran Azeri birlikleri bu eylemleriyle sivillere zara vermekten kaçınmadılar. Onlar tarafından üç topçu roketi atıldı, ancak bu roketlerden her üçü de Ermeni mevzilerine ulaşmadan, Hocalı’dan kaçmakta olan sivil insanların geçtiği vadiye düştüler.
Alıntı – Cengiz Fetullayev Hocalı sakinlerinin sözlerine göre onlar bu insani koridordan geçtiler ve gerçekten de onlar bu koridordan hareket edip öte tarafa ulaşana kadar Ermeniler ateş etmediler. Azerbaycan Halk Cephesi’nden bazı askerler bilinmeyen bir sebeple Hocalılıların bir kısmını Askeran’daki Ermeni taburunun kontrolü altında bulunan Nakhiçevanik köyüne götürdüler. Geriye kalanlar Ağdam bölgesi yakınlarında salvo ateşi altında kaldılar. Askeran’da bulunurken ben Askeran belediye başkanı yardımcısı Slavik Aruşanyan’ı dinledim ve onun anlattıklarını Azerilerin ateşi altında bulunmuş Hocalılıların sözleriyle karşılaştırdım. Ben Slavik Aruşanyan’dan bana Hocalı’yı terk eden insanların uzaklaştığı insani koridoru göstermesini rica ettim. Arazinin coğrafyasını görüp-anladıktan bu koridorun olmadığı hakkındaki tüm söylencelerin doğru olmadığını kesinlikle söyleyebilirim. Koridor gerçekten de vardı, aksi halde her taraftan abluka altına alınmış Hocalı sakinleri hiç bir şekilde bu çemberi yaramaz, varolan kuşatmadan kurtulamazlardı. Ama Gargar nehrini geçmelerinden sonra ayrıldılar ve onların bir kısmı Nakhiçevanik’e doğru gitti. Buradan da, Azerbaycan Halk Cephesi silahlı birliklerinin, Hocalı’dan kaçanların kurtulmasına değil, cumhurbaşkanı Ayaz Mutalibov’un koltuğundan edilme amacıyla, daha fazla kan akıtmaya çalıştıkları anlaşılmaktaydı.
Slavik Aruşanyan, 1992’de Askeran Belediye başkan yardımcısı: Ona koridoru gösterdikten sonra savunma birimlerimizin o zaman yerleşmiş olduğu ve Hocalı sakinlerinin korunduğu yerlere gittik. Ve ben kentten uzaklaşan göçmenlerin üzerine Azeri tarafından atılan üç roketin düştüğü yeri ona gösterdim. Kendisiyle birlikte gidip görmemizi önerdi. Üç roketin de düşmüş olduğu yerleri beraber aradık ve bulduk. Roketlerin düştükten sonra açtığı çukurlar onu fazlasıyla ikna ettiler. Ben daha önce roketlerin düştüğü yerlere hiç bakmamıştım. Ama o istediği için aradık ve o yerleri bulunca şoke oldu. O zaman, ben ona doğuda kalan bu alanın bizim taraftan görülemediğini söyledim. Ayrıca, onların yerleşmiş olduğu ve oradan ateş yağdırdıkları yerleri de ona gösterdim. Onun tüm bunlara yüzde yüz inanıp-güvendiğini düşünüyorum. Daha sonra bunları benden başka bizim tugayın tüm askerlerinin de görmüş olduğunu söyledim. Bunları herkes görmüştü. Azerilerin bu göçmenleri gerçekten de top ateşi altına aldığıyla ilgili herkes tanıklık edebilir.
Kamera ardındaki ses: Azeri askeri birimleri kendi elleriyle, kendi soydaşlarını öldüren fiili katilleri oldular. Daha önce onları savaş alanından aylar boyu çıkarmadıkları gibi, son bir kaç saatte, kaçınılmaz eylemlerin olacağını bile bile dahi o insanları tehlike alanından yine çıkarıp-uzaklaştırmadılar.Neden, niçin?Bir ihtimalle de Ermeniler tarafından bir saldırı olduğunu düşünmüş olabileceklerini varsaydığımız Azerbaycanlıların aslında Hocalı’dan kaçan insanlar olduklarını bilmeden karşı saldırıya geçtikleri versiyona hayat hakkı tanıyalım. Böyle bir ihtimalin varolması ilk bakışta mantıki bir gerekçe ve tartışılmaz gibi görünse de öyle değil.
Dana Mazalova: Cengiz Fetullayev’in orada yapmış olduğu tüm bu çekimleri onun evinde gördüm. Onları nasıl gerçekleştirdiğini bana anlattı, bu çekimlerde helikopterle uçtuğu, her şey görünüyor – Azerbaycan toprakları üzerinde nasıl uçuyor, uçuş anında tuhaf bir şey farkediyor, inmeyi rica ediyor, iniyor ve çekim yapıyor. Ölüler görünüyorlar ve onların arasında Azeri helikopteri görüp de korkmayan, askeri kıyafetli bir insan yürüyor. Film çekimlerinde sadece ölüler var. Bana bunları onun evinde, oğlu kucağımdayken, hekim olarak bilinen birinin bu insanların kaçmasını engellemek için onların dizlerine ateş ettiklerini anlatıyor.
Kamera ardındaki ses: Ölülerin cesetleri Azerilerin kontrolü altında bulunan topraklarda birkaç gün açıkta kaldılar. Bu birkaç gün zarfında da bazı cesetlerin yer değiştirmiş, yüzü koyun çevrilmiş, sırtüstü yatırılmış, döndürülmüş, bazı organlarının kesilip-biçildikleri, elbiselerinin çıkarılıp, soyundurulmuş oldukları farkedildi.
Dana Mazalova: Orada çok özel önem arzeden bir çekim var – filmde yün örme külahlı 2-3 yaşlarındaki bir çocuk görülmekte, Fetullayev iki gün sonra, yani 2 Mart’ta aynı yere geri dönüyor ve aynı cesetleri orada tekrar görüyor, bu arada birileri bu cesetlerin derilerini yüzmüştü. Ve bana bu yün örme külahlı çocuğu işaret edip gösteriyor… Ben, bunu hiçbir zaman unutmam, unutamam, unutulamaz bu !… Konuşmamızda onun “Şimdi benim, Bakü sokaklarında kurşun geçilmez yelek giymeden çıkıp-dolaşmaktan neden korktuğumu anladın mı şimdi?” deyişini unutamam.
Armine Adibekyan (Zenofobinin önlenmesi çalışmaları yöneticisi): Bizde iki adet video kaydı var, bunlardan biri 28 Şubat, diğeri 3 Mart 1992’de gerçekleştirilmiş film çekimleridir. 28 Şubat günlü video kaydında cesetler, tabii cesetler için “normal” diyebilirsek eğer normal durumda görülmekteler. Bu, ölülere henüz kimsenin dokunmamış olduğu zaman yapılmış çekimlerdir herhalde… 3 Mart tarihli video kaydında ama, cesetlerin kısmen kesilip-biçildikleri görülmektedir. Ama acaip olan bu değil, bu cesetlerin aynı anda ölmüş, aynı insanlara ait olmalarıdır asıl acaip olan… Onların ölüm tarihi için 26 Şubat 1992 günü kaydediliyor olsa da, 3 Mart günü yapılan video kaydını izledikten sonra, bu insanların derilerinin daha sonraki bir zaman biriminde yüzüldüğünü kolayca anlıyoruz. Bu cesetlerin öldürülmelerinden hemen sonra yapılan çekimlerde kanamış yaraları görüyoruz. Ancak aynı cesetlerin kesilip-biçilme sonrasında yapılan çekimlerde kan göremiyoruz, nereye kayboldu bu kan izleri, pıhtılaşmış halde de olsa, donup kalmış olmaları gerekmez miydi, bu nasıl birşey böyle? Biz Ermenileri kendi elleriyle yaptıkları bu vahşetle suçluyanlar, bütünüyle Azerbaycan’ın kontrolü altında bulunan bu topraklara Ermenilerin hangi amaçla ve nasıl girip-çıktıklarını, zaten ölü olan bu insanlara işkence etmiş olabileceklerini de bir şekilde anlatabilseler fena olmazdı sahi !
Kamera ardındaki ses: Biri soğukkanlılıkla masum insanları ölüm cezasına çarptırdı. Ama bazı sinsi hesaplardan dolayı olayları abartıp, aynı zamanda cumhurbaşkanı Mutalibov’u gözden düşürmek ve sonunda da bu vahşi cinayeti Ermenilere karşı kullanmak için belirli adımlar attılar.
Dana Mazalova: AGİT görevisi olarak Litse’de bulunan Çek meslektaşıma – bunu şimdi öğrendim ancak – oradaki korkunç olaylardan sonra bir ev gösterdiler, bu evde ölüler vardı, oradan bir kaç gün, belki daha da fazla zaman ölüleri çıkarmıyor, gömmüyorlardı, cesetleri insanlara göstermek için evde tuttular. Bunlar Cengiz’in çektiği videolarda görülen kayıtlardır muhtemelen, ama bunları Cengiz çekmedi ve orada o evden ölüler de var. Ayrıca bu videolar ne 28 Şubat ve ne de 2 Mart’ta çekildiler.
Kamera ardındaki ses: Durum böyle olunca herşey değişiyor. Bunu kim ve niçin yaptı? Azerbaycan’ın iç politik durumuna bakmadan bu soruya cevap verilemez.
Kamera ardındaki ses: İktidarı elde etmek için can veren muhalif Azerbaycan Halk Cephesi için kendi soydaşlarının hayatı bir engel değildi. 1990’de Bakü’deki olaylarda bu hareketin temsilcileri, en ince ayrıntılarıyla hazırlanan plana göre şehirden yerli Ermeni nüfusun tehcirine başlıyorlar. Bakü’de düzeni yeniden sağlamak amacıyla oraya yerleştirilen Sovyet ordusunun duruma hakim olmasından sonra Halk Cephesi, vatandaşları bu düzenli orduya karşı kışkırtarak çatışmasını sağlıyordu. Sonuçta yüzlerce sivil can kaybına uğrayacak, katledilecekti.
Mutalibov: Burada, bizdeki üzücü olaylar – çatışmalar, ölümler – biliyorsunuz, acı ve üzüntü duygusuyla birilerin süreçten memnun olmadığı gibi kuşkular uyandırıyorlar. Anlıyor musunuz? Bazı güçlerin, bazı niyetleri sırf daha kötü olduğu için bunu istediklerini bilmiyorum, ama bunu hissediyorum. Çünkü, bulanık suda balık avlamak daha kolaydır, orada avcılar fazla olurlar.
Kamera ardındaki ses: İnsani değerler, milliyetçi-devrimci akımların temsilcilerini hiç bir zaman büyülemediler. Bu bakımdan Bakü’deki olaylar tek örnek olmadığı gibi, Azerbaycan Halk Cephesi temsilcileri de istisna değiller.
Mutalibov: Bizde başarıyla gelişmekte olan cezasızlık ortamında, anladığınız gibi, bu haddini bilmez insanlar eylemlerde bulunuyor ve derhal çekiliyor, bir yerde saklanıyor, üsleniyorlar. Bu durumlardan sorumlu olan kurumlarımız bu durumu çoktan çözmeliydi, ama bilinmeyen bir nedenle kayıtsızlık gösteriyorlar ve şimdiki hal ve vaziyette güvenlik güçleri genelde kendi içlerine kapanmışlardır. Herkes taşıdığı elbise ve ünvanın, ait olduğu kuruluşun şerefini korumakla mükellef ve şimdilerde kamuoyunun eleştirilerinin hedefi olduklarından da kesin adımlar atmıyorlar.
Kamera ardındaki ses: Azerbaycan Halk Cephesi yöneticileri, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin dağılması ve Komünist Partisi’nin düşmesinden faydalanamadılarsa da amaçlarına ulaşmak için iki önemli adım attılar. Öncelikle Mutalibov ve ekibinin itibarının düşürülmesine çalıştılar. Üstelik, bunu Karabağ sorunu çerçevesinde yapıyorlardı. İkincisi ise, gerektiği zamanda ortaya çıkarılacak paramiliter silahlı gruplar kurdular.Bunlar, kendi başlarına buyruk halde çalışmalarda bulunuyor, bazen birbirlerine karşı duruyorlarsa da, genelde Ermeni ve Azeri yerleşim yerlerine yakın odaklara saldırılar yapıyorlardı.

Belgeler:
Gizli, tek örnek: “Azerbaycan Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Ş. H. Musayev’e. Emrinizle askeri birimlerin operatif durumunu öğrenmek amacıyla 6 Şubat 1992’de bulunduğum Ağdam hakkında bilgi veriyorum. Onlar, Ermeni güçlerinden Faruhli köyünü kurtardıktan sonra, eyleme son vermek yerine, emir alıp, keşif yapmadan Khramort Ermeni köyüne doğru hareket ettiler. Neticede kayıplar arasında 8 kişi ve 3 de BTR zırhlısı vardı. Ağdam’da yerli 27 adet askeri birim askersel faaliyette bulunuyorlar. Köylerin zaptedilmesinden sonra yağma-talan, hayvan ve mal hırsızlığıyla iştigal ediyorlar. Ferruhli köyünde bir avuç pirinç için iki asker birbirine ateş etti. Biri aynı anda öldü. Genel olarak, askeri eylemler birleşik bir komut ve yönetimden yoksundu, birimlerin teknik donatımı sağlanmamıştı, zayıf, çok zayıf olup, içlerinde disiplinsizlik vardı. Bu sorunları çözmek için acilen gerekli tedbirleri almamız gerekiyor. 6 Şubat 1992, Albay S. Amrakhov.”

Azerbaycan Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı’nın Genelkurmay Başkanına

Rapor

Geranboy bölgesi yönetim ve kolluk kuruluşlarıyla sohbetimizde edinilen bilgiler hakkında rapor veriyorum. Tümgeneral D. G. Rızayev, Albay A. Salakhov ve keşif birimi Geranboy ve Naftalan’da askeri eylemler planlamamışlardı. Milli ordu komutanları sürekli alkol içiyor, askerler yağma yapıyorlardı, yerel sivil yönetim ve bölge sakinleri saat 18:00’den sonra korkudan evlerinden çıkamamaktalar.

Tümgeneral Rızayev bölge savcısının kepazeliklerine son verilmesi hakkında defalarca ricada bulunduğundan dışlanıyordu. Geranboy bölgesinin Naftalan şehrinde bulunduğu zaman Nariman Narimanov’un heykeline ateş ettiler. Bunu heykelin yüz kısmında oluşan kırık-döküklükler kanıtlamaktalar. Naftalan şehrindeki restoranlarda çalışanlardan zorla alkollü içki talebinde bulunmak için ordunun zırhlı araçlarını kullandılar. 6 Şubat 1992, Yarbay Ş. Şikarov”.

Mutalibov: “Hangi çalının ardından kimin nereye ateş ettiğini bilmediğin karışık bir durumda kendini kaybediyorsun tabii. Kesin birşey demek çok zor.”
Kamera ardındaki ses: Tüm bunlardan en önemlisi böylesi kaotik ve karışık bir durumda Mutalibov’u düşürmek için Azerbaycan Halk Cephesi’nin bir tek adım atma gerektiğiydi. Ve bu adım, halk içerisinde panik ve onda hainlik duygusunu yaratabilmek için halkı isyan ettirecek bir olguya dayanmalıydı.
39:32 Mutalibov: Normal, liberal muhalefet hep politik hayatta genel olarak kabul edilen siyasi niyetleriyle hareket ediyor ama, maalesef kendini muhalif adlandıran aşırı extremist bir hareket de meydana çıkıyor. Siyasi niyetlerine ulaşmak için herşeyi mübah görenler de var.
Kamera ardındaki ses: Azerbaycan Halk Cephesi yöneticileri Hocalı-Ağdam’daki operasyonu kendi siyasi niyetleri için başarıyla kullandılar. Mekanizma sanıldığından da çok basitti: Her ne pahasına olursa olsun, insanları Hocalı’da tutmak (önce onlara yiyecek yardımı edildi, sonra ise köyü terk etmelerine izin vermediler). Sonra ise Bakü’de, Hocalı’nın teslim edildiği ve onu izleyen trajik olaylar üzerine olabildiğince gürültü koparıp, panik yaratmak. Görevini sürdüren cumhurbaşkanı Mutalibov’u suçlamak ve onu iktidardan düşürmek. Azerbaycan Halk Cephesi’nin en ufak ayrıntılarına kadar hazırlanmış sinsi planına göre bu amaca hizmet için nasıl hareket ettiğinin kanıtları bunlardır işte:1. Ermeni tarafı Hocalı’da uluslararası tüm insani hak ve hukuk normlarını özenle korumuş olduğu halde, bütün savaş normları ve kanunların aksine davranarak, sivil insanların savaş alanından uzaklaşmasının engellenip, onlar nezdinde aktif olarak panik yaratılmasını sağladılar. Bunu yapanların Azerbaycan Halk Cephesi askerleri olduğunu söylemek hiç de zor değil !

2. İnsani koridordan kendi isteğiyle geçmekte olan insanları seçtikleri doğru yoldan döndürmeleri yetmiyormuş gibi, onlara Ermeni Nakhiçevanik köyünün Azerilerin kontrolü altında bulunduğu gibi bilinçli olarak yanlış bilgi verip, onları Nahiçevanik’e götürdüler. Tüm tanıklıklara göre Hocalı’dan uzaklaşan bu insanlara yanlış bilgiyi verenler Azerbaycan Halk Cephesi’nin askerleriydi.

3. İnsani koridora doğru Ağdam’dan saldırı yapılıyor. Üstelik Gargar nehrinin sol kıyısında yerleşmiş olan Azerbaycan hükümetine bağlı askeri güçler bu saldırıya katılmıyorlar. Ama milliyetçilerin bulunduğu nahrin sağ tarafından genişçe bir saldırı gerçekleşiyor. Bu saldırıda Azerbaycan Halk Cephesi’nin askerleri Hocalı’dan kaçan kendi soydaşlarına karşı ateş açıyorlar. Ve bu yetmezmiş gibi o sivilleri ayrıca top ateşine de tutuyorlar.

4. Nahiçevanik’e yönelen insanlar, önce Ağdam’dan saldıran Azerbaycan Halk Cephesi’nin askerleriyle Ermeni kuvvetleri arasındaki çapraz ateş altına düştüler. Sonra ise kendi saflarında bulunan kışkırtıcıların silahlarından çıkan ateşin kurbanı oldular.

5. Ve en önemlisi: Daha 25 Şubat’ta, Hocalı operasyonuna bir gün kala, Bakü’de “Hocalı’da kitlesel imha yapılıyor” yalan haberlerinin yayılıp büyük bir gürültü çıkarılmasıdır. Bu da Bakü’de bazı güçlerin, olaylar başlamadan önce vuku bulacak olaylar hakkında bildiklerinin göstergesidir. Bunu, Kiril Stolyarov kendi “Dağılma – Dağlık Karabağ’dan Bolovej ordusuna” adlı kitabında anlatarak kanıtlar getiriyor.

Kamera ardındaki ses: 25 Şubat akşamı Bakü’de “Ermenilerin Hocalı’yı zaptetmesi ve Hocalı sakinlerini kadın-çocuk demeden amansızca katlettiği” hakkında söylentiler dolaşmaya başlar. Mutalibov, İçişleri Bakanı T. Kerimov ve Güvenlik Bakanı İ. Hüseynov’u yanına çağırır. Bakanlar çoğu insanın öldürülmesi hakkında söylentileri tasdik ettikleri halde kaynağı bilinmeyen birinden alınan bu haberin doğru olup olmadığını söylemeyi denemediler.
42:47 Dana Mazalova: Ben Mutalibov’a bütün gördüklerimi anlatıyordum, ona ‘meslektaşlarımın çektiği kayıtlı videolar var’ dediğim zaman o bunların kendisini düşürmek için Halk Cephesi tarafından yapılmış olduğunu düşündüğünü söylüyordu.
Alıntı: Mutalibov Kurtulmuş Hocalılıların söyledikleri gibi, bunu istifa etmem için fırsat yaratma niyetiyle düzenlediler.Bilinmeyen bir güç cumhurbaşkanının itibarını düşürmeye çalışıyordu. Bence böylesi bir durumda, Ermeniler kendi faşist eylemlerini ortaya çıkaran belgelerin bu denli açık bir şekilde Azerbaycanlıların eline geçip, kullanılmasına kesinlikle izin vermezlerdi. Birinin bu çekimleri daha sonra Yüksek Sovyet oturumunda sergileyip dikkatleri üzerime toplamak istediğini tahmin edebiliriz. Ben Azerbaycan muhalefetini suçluyorsam, onlar bunlar atmamı peki diyebilirler. Ama akıl yürütmelerimiz bizi neticede Ermenilerin insani koridor açmış olduğuna getiriyorlar. O zaman onlar niye ateş etsinlerdi ki? Üstelik Ağdam’a o kadar yakın bir yerde, çünkü Ağdam’da o zaman çıkıp bu insanlara yardım etmek için yeterince güç de vardı. Ya da sivillerin gideceği üzere anlaşabilirlerdi. Böyle bir praktik her zaman olduğu gibi önce de vardı.
Alıntı: “Ogonyok” gazetesiAzerbaycan televizyonunun muhabiriyle sohbetinde Y. Mamedov Hocalı olaylarının kimin vicdanına kaldığını bildiğini açıkladı. Bu Ermeni tarafı değildi. (“Ogonyok” N14-15, 1992)
Mutalibov: Bu çatışmadan bıktık, bıktık-usandık artık. Her gün sıradan insanlar ölüyor, bazıları da bunu kullanıp siyasi niyetlerini ortaya koyuyorlar.
Kamera ardındaki ses: Yoruma gerek yok. Bir tek açıklama gerekiyor. Günümüz Azerbaycan yönetimi “Hocalı soykırımı” çıbanını neden büyüttü, bunun için neden fevkalade harcamalarda bulunup, korkunç tahrifatlar yaptı.
Elman Mamedov (Hocalı Belediye Başkanı): Ben açıkça söylerim ve saklamak istemem, çünkü kendi dertlerimizi gizleyerek buraya kadar geldik. Bence problemlerimizin tüm sebebi iktidar için anlamsız mücadeledir. Bir ülkede tek bir cumhurbaşkan olmalı. Ülkeyi yönetebilmesi için halk tek bir insanı seçmeli ! Geriye kalanlarsa ona yardım etmelidir !
Aşot Khaçaturyan: Bir defa arkadaşlarımdan biri bu durumu otobüste birinin cebine el atıp, yakalanan basit bir yankesiciyle karşılaştırdı. Böyle bir durumda yankesici ne yapar? Şikayet etmeye başlar ve karısının, çoluk-çocuğunun hastanede bulunduğunu söyler, acıma duygusu yaratır. Biri buna inanır, biri şüpheyle karşılar, bir nene de ona bir elma uzatıp “Karına, çocuğuna verirsin” der. Azerbaycan şimdi aynen böyle bir politika sürdürmekte işte, şimdi onlar uluslararası kamuoyunun elleriyle kendi problemlerini çözmek istiyorlar. Orada bir şey yapamayan bu zorba, problemini şimdi de ve yine zorbalıkla uluslararası kurum ve kuruluşlara dayatmak istiyor.
Alıntı: “Ogonyok” dergisi: Haydar Aliyev tarafından Azerbaycan ulusal demokratik hareketinin kurucusu ve “Milli kahraman” olarak adlandırılan Azerbaycan Cumhuriyeti Yüksek konseyi üyesi Naymat Panahlı, Hocalı olaylarından çok önce o zamanlar Nakhiçevan’ın yöneticisi olan Aliyev’e başvurmuş olduğunu ve olası trajik olaylara engel olmak için adımlar atılmasını rica ettiğini belirtiyor. H. Aliyev cevabında “Kan dökülmesi bizim işimize yarar, olayların bu yönde akışına engel olmamalıyız” diye cevap vermiş.
Alıntı: Eynullah Fetullayev: Özellikle onların (Ermeniler’in) büyük kapsamlı çekilişi Azerbaycan Halk Cephesi’nin silahlı birlikleri tarafından gerçekleştirilen vandalizm ve anarşiye yol açtı. Fehmi Haciyev, Timurleng Karayev ve bu cephede sorumlu olan diğer askerler Hocalı sakinlerini kurtarmak için hiç bir şey yapmadılar. Birşey yok. Cengiz Mustafayev’in ölümünden bir ay önce 1992 Nisan’ında yapılan basın toplantısını hatırlayınız. O, Nakhiçevanik köyüne helikopter indiğinde cesetlerin yanıbaşında duran askerlerin helikoptere ateş açtığını ve Ağdam’a doğru koşmaya başladığını ifade etti. O, o zaman çok ayrıntılı bir inceleme yapılması talep etti, fakat… Maalesef, ne Meclis komisyonu, ne de başsavcılık Hocalı’dan sivillerin neden çıkarılmadıkları sorusuna cevap vermediler. Hocalı sakinlerinden bir kısmının Azerbaycan Halk Cephesi’nin silahlı birliklerinin kontrolü altında bulunan Şel köyü yakınlarında neden kurşuna dizilmiş olduğunu biliyor musunuz? Hayır… Cevabı olmayan oldukça çok sorular var.
Kamera ardındaki ses: Görüldüğü üzere bütün bu türden sorular Azerbaycanlı gazeteci Çengiz Mustafayev’in Milli Meclis’te yapılan açıklamasından bir ay sonra ‘anlaşılmayan’ şartlarda vefatının da asıl sebebi oldular. Eynullah Fetullayev’in uyduruk, yapmacık suçlardan hapse girmesiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce alınan beraat kararından sonra serbest bırakılmasının da sebebi oldular. Bunlar ayrıca, eski cumhurbaşkanı Ayaz Mutalibov’un ülkeden atılmasının da sebebi oldular. Ermeni tarafının davranışı, 1992 başlarında mevcut olan hal ve durumun mantığıyla, girişilen askeri operasyonlar her türden normların çerçevesi içerisinde bulunuyordu. O zaman, Ermenilerin başkaca hiç bir seçeneği yoktu.İktidarın sürekliliği iddiasında bulunan Aliyev klanı, Hocalı – Ağdam konusunda gerçeğe istina eden tüm bilgiler üzerine sansür koydu. Yapılan tüm tahrifat ve tahribatlarla Bakü’de siyasi iktidarların sürekliliğinin sağlanmasının Hocalı markası üzerine oynanmış oyunlara borçlu olunduğunu gösteriyor ve sonuç olarak şimdiye dek de yaşamsal önemde birçok soru halen cevapsız kalmaya devam ediyor.
Elman Mamedov (Hocalı Belediye Başkanı): Şimdi bizde kimin neyle uğraştığı hiç bilinmeyen bir durumdur. Cumhurbaşkanı kim, muhalefet kim? Doğruyu söyleyen kim, yalan söyleyen kim? Kimin kime hizmet ettiğini ve gerçek niyetlerin ne olduğu belli değil. Bu trajik durumda kimi, kimleri suçlayacağımızı bilmiyoruz. Cumhurbaşkanı’nın sahip olduğu yetkileri kullanıp cumhurbaşkanının koltuğunu sarsmaya çalışanlar ve bizi ateş altında tutanları mı, kendini aldatan ve Hocalı’yı korumayanlara yetkiler veren cumhurbaşkanını mı yoksa hiç birşeye sahip olmayan Savunma Bakanlığını mı suçlamak? Kimi suçlayacağımızı ve bu felaket günü için daha sonra tarihin kimi suçlayacağını da bilmiyoruz.
Tomas de Vaal (Carnagy Vakfı uzmanı, “Kara bağ” kitabının yazarı): Ermenilerin Hocalı’yı elde etmesi bir savaş mantığıydı, ben bunu tartışmam.

Film’de ve metin’de bazı detaylar küçük ölçüde farklı olabilir, çünkü nihai değişmeler montaj sırasında getirilmiş

Пресса

Оставить комментарий

О проекте

Этот проект представляет собой библиотеку документальных, аналитических и фактологических фильмов о Карабахской войне, преимущессвенно в период с 1991 по 1992 гг.. Здесь представлена хроника событий, предвосхитивших последующее кровопролитие, и спекуляции вокруг них.

Подписка

Чтобы следить за обновлениями, подпишитесь!

Вопросы

Следуйте за нами